11 Aralık 2009 Cuma

Amargi Feminist Dergi’nin yeni sayısı


Amargi Feminist Dergi’nin yeni sayısının dosya adı ‘Son Kurtarıcı: Anne!’ imiş!

"Nükhet Sirman, “Cuma, Cumartesi ve Pazar Anneleri” yazısında bir yandan bir temsil olarak Anne’nin anneliği ne kadar zorlu, suçluluk ve yetersizlik duygusuyla yoğrulmuş bir deneyim haline getirdiğini anlatıyor. Zeynep Direk, “tuhaf” bir iktidar konumu olarak anneliği sorguluyor. Handan Çağlayan ve Esra Gedik, “demokratik açılım” momentini odaklarına alarak işte bu biçimleri tartışıyorlar. Handan Çağlayan, bu momentin tarihsel arka planını ve bu “açılım”ın içinde barındırdığı engelleri hatırlatıyor. Esra Gedik de benzer bir çerçeveden yola çıkarak, evlat acısının kamusal bir temsil mi yoksa özel bir acı mı olduğunu söyleyen temsilleri sorguluyor.

Sevi Bayraktar, yazısında “modern anne” ile “geleneksel anne”nin kadınlar tarafından nasıl güçlenme araçlarına dönüştürülebilen temsiller olduğunu gösterirken, Elif Ekin Akşit de benzer bir “içerden” bakışı, tıp teknolojisinin kurtarmaya soyunduğu kadınlarla ilgili olarak geliştiriyor. Burcu Mutlu tıbbi temsillerin sınıfsal ve etnik boyutuna dikkatimizi çekiyor, tıbbileştirmenin kadınların bedenleri üzerindeki iktidarın bir aracı olduğunu söylüyor.

Nilgün Öztunalı ve Özlem Kaya’nın yazıları, bir türlü kurtulamadığımız defteri, “yeterince iyi annelik” defterini yeniden açıyorlar. Arkadaşımız Semra Aslan, Öncel Naldemirci ile yaptığı söyleşide hemşirelik mesleğinin profesyonel bir bakım işi olarak annelikle bağlantılarını kuruyor. Selda Ustabaş, kadınlığın bir kategorisi olarak ele aldığı anneliğin kadınlar üzerinde ne türden baskılar yarattığını hatırlatıyor.

Dilek Şentürk’ün yazısı, “annenizin sizin için anlamını gösteren küçük bir hikaye anlatır mısınız” sorumuza verilmiş uzun bir yanıt gibi. Annelerle kızları arasındakinin nasıl zorlu bir ilişki olduğunu hep biliyoruz ama her bir hikaye, bu zorluğun farklı biçimlerini gösteriyor bize.

Sayfalarımızda Sevgili arkadaşımız Dicle Koğacıoğlu'nun sesini de duyacaksınız. Dicle, geçen Nisan ayında, Feminist Kadın Çevresi Ofisi'nde Nükhet Sirman'la birlikte "Namusu Tartışıyoruz" başlıklı bir söyleşide konuşmuştu. Okuyacağınız konuşmasında, namus meselesinin farklı kurumlarca "gelenek" üzerinden tanımlanarak kendine müdahale alanı açtığını, oysa namus cinayetini her konuştuğumuzda ırkı ve sınıfı düşünmemiz gerektiğini, kadın erkek ilişkiselliğinin aynı anda başka şekillerde, başka yerlerde. başka iktidarları meşrulaştırdığını ve ürettiğini, aynı kurumların kadın erkek ilişkilerini sürekli yeniden kurduğunu anlatmıştı…

1999’da kaybettiğimiz, arkasında hem tutkunun hem sabrın taştığı heyecan verici desenler bırakan Deniz Bilgin’in, Amargi sayfalarında, sözün sınırlarını hatırlatan bu ışıltılı ve korkutucu desenlerini göstermek istedik size. "Resimlerini öyle mükemmel dokudun ki nefes alamadın" diyen Ressam İnci Eviner, arkadaşı Deniz'le, onun desenleriyle konuşuyor. İç hesaplaşmasını ve resimlerini arkadaşının önüne sererek. Diyor ki: "Yalnız değiliz. Keşke bunu anlayabilseydin."


Şirin Tekeli, veda yazısıyla, Amargi okurlarını, geçtiğimiz Ağustos ayında kaybettiğimiz, Kadın Kütüphanesi'nin ve pek çok feminist çalışmanın emektarı Jale Baysal ile buluşturuyor.


Feminist politika tartışmalarına bu sayımızda da devam ettik. Özlem Kara "Adana'da Kadın Olmak" diyerek taşra konumuna itilmiş kocaman bir alanın özgünlüklerini ve burada politika yapma biçimlerini tartışıyor. Nil Mutluer ise, farklı deneyimlere sahip feministlerin ayrımcılık ve feminist olmakla ilgili deneyimlerini gösteriyor. Anne Koedt bir başka tartışma açıyor: Vajinal orgazm mitinin sadece kadınlık durumunu değil, feminist politikayı da nasıl sınırladığını düşündürüyor.

Fikir Takibi'nde, Şebnem Keniş, geçen sayımızdaki dosya konusunu takip ederek Boğaziçi Üniversitesi'nde, cinsel şiddete karşı kurumsal politikalar oluşturulması için yapılan çalışmaları anlatıyor. Şemsa Özar, IMF ve Dünya Bankası’nın İstanbul toplantısı vesilesiyle KEİG tarafından düzenlenen “Kadın – Kriz: Deneyimler, Politika Önerileri” toplantısını özetliyor bizim için.

Pınar Selek, birbirini takip eden iki ayrı deneyimin kapısını açıyor bize. "Dünyayı Değiştirmek İsteyen Feminist" Ellen Dietrich'le birlikte bir zaman tünelinin içine giriyoruz. Almanya'da savaş yılları, altmışların isyan hareketleri, sosyalist mücadele içinde keşfedilen feminizm, tüm acılara rağmen kaybedilmeyen heyecan, barış için dünyanın dört bir yanında yapılan eylemler ve hala heyecanla bakan gözler, durmayan ayaklar, işleyen kollar... Sonra ikibinli yılların Almanya'sındaki feminist günlük gazete "Aviva" çalışanlarından Yvonne de Andras’tan, 68'li yıllardan sonra feminist hareketin yaşadığı değişimleri, bugünkü durumunu ve deneyimlerini dinliyoruz.

Dergimizin kapak tasarımcısı Tennur Baş da bizi dünya alem içinde yepyeni bir tartışmaya sokuyor ve "örgü örmek devrimci bir pratik olabilir" diyor.

Arkadaşımız Esmeray'ın hayatı üzerine olan "Ben ve Nuri Bala" filmiyle 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En iyi ilk belgesel ödülü"nü alan yönetmen Melissa Önel ile Suzan Karaibrahimoğulu, Sema Kaygusuz'la ise, Sema Aslan konuştu.

Görsel söyleşi sayfasında Serpil Odabaşı'nın militarizm ve kadın konulu resimleri var. Çok çarpıcı, acıtıcı... sahici!

Bunları Yaşadık ve Dünya Alem'de, sizin için seçtiğimiz gelişmeleri not ettik. Bu coğrafyadan ve uzak diyarlardan..." imiş.

Yani bizlerin ve sevdiklerimizin de yazıları var.



Amargi Feminist Dergi
Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sokak No:16 Beyoğlu İstanbul
(0212) 251 01 54 (0212) 251 01 54
amargidergi@yahoo.com

8 Aralık 2009 Salı

al sevgilim anne ol bununla

saian'ın bi parçası

biraz irkiltmişti beni adı ama dinleyince beğeniyorum. dinledikçe daha da çok. saian'da öyle bişey var sanki zaten, ürkütücü isimler parçaların garipçe özetlenmiş halleri gibi. kaldır makineleri havaya da çok güzel...



sözleri şurda:
omzuma yaslan, sol tarafına düşsün en gerçek memleket
sana benden yadigar kalsın, akrep bir de yelkovan hepten
geçsin gitsin zamana boşver sen o sus pus kentime sığdın
tedbil mekanda ben sabitim, cebimde narin boyunlu kadın
katran gibi demlenmiş bir çay gibi karşılıklı içmek seni
her güne çıplak etinle başlama telaşı kokunla sersem tenim
boynunda vebal, koynumda yeşil yekpare elbisen ve sen
yorganın altına saklanmış yine sen bana sek gözyaşınla seslen
teninde durgun hüzünlü çıplak otorite gibi kıskanç kumral tan
bir gece 3 gibi birbirimizi kaybetmiştik hatta aynı bankta
beşiktaş ağladı ev yolumuzu gözledi sana ben sözvermiştim
sözümde durmadım üzdüm seni, sen bana bakma lanet herif!
hala sen ekmek fırınındaki onbeş yaşında kırılgan kız
kuyrukta bekler gelip, adın sanın benim canım o kız
kirpiklerinde anlam yüklenmiş sırça bir sicim
sen demek o sahafta göz ucuyla dinlendiğim huzur


[nakarat]

bizim gri rengi dudaklarımız olurdu ağlardık
yola çıkardım anneler doğardı semalar parlardı
sen bir türlü tebessüm etmezdin anlardım
sen bir gülsen gülmedin ki ben keyfimden ağlardım

akdeniz kadar büyürdü fevkalade gözlerin ve
boynundan yekpare dirhem dirhem elbisenle
bana masal gelirdi kesik kesik her soluk yüzümde
bana masal gelirdi kesik kesik her soluk yüzümde!!!

...

üfle şu kandile bitiversin gündüz korkma elimi tut
yüzüne yüzümü sürtüp başımı dizine gömsem geri dönüp...
sürgüne icabet etmek nimet, senden gelsin gelecekse
kağıtta harfler ıslak, havari morfin aşkın, göğsün çiçek
bir gün geldi ve göğü bi başka sevdi kara kurak topraklar
tam o gündü ecnebi bi kentte devrildi binalar
önümden modern çağın nesnesiyle geçtin gittin
gerinde sana bi parça beni bıraktı eylül bitti
her siyah beyaz fotoğraf şeffaf bi pencere
sol elin var hep yüzümde bana bi bukle külfet
her siyah beyaz fotoğraf yeşil şeffaf bi pencere
sol elin var hep yüzümde bana bi bukle küfret


[nakarat]

bizim gri rengi dudaklarımız olurdu ağlardık
yola çıkardım anneler doğardı semalar parlardı
sen bir türlü tebessüm etmezdin anlardım
sen bir gülsen gülmedin ki ben keyfimden ağlardım

akdeniz kadar büyürdü fevkalade gözlerin ve
boynundan yekpare dirhem dirhem elbisenle
bana masal gelirdi kesik kesik her soluk yüzümde
bana masal gelirdi kesik kesik her soluk yüzümde!!!

...


bittiğin bulvarda yağmur diner gözlerin başlardı
bittiğin gören her damla senden bir parçaydı
bittiğin gün elimden tutmuştun kalsaydın
bittiğin gün öldü sen doğurdun deniz çıldırdı

parça da buradan bulunabilir

anne iş'te


anne iş'te

"çalışan anneler ve çocukları için..

prof. dr. sabiha paktuna keskin’in tüm bilgi birikimini okuyucularıyla paylaştığı çöp çocuk serisi "anne iş’te" adlı kitapla devam ediyor. kitap, çalışan annenin çocuğu ile kaliteli zaman geçirebilmesine, ondan ayrı kaldığı zamanları hiç ayrılmamışçasına yaşamasına yardımcı olmaya çalışıyor. büyük bir ustalıkla kaleme alınan "anne iş’te" çocuklarını tanımak, neyi neden yaptığını anlamak isteyen ebeveynler için yanlarından ayıramayacakları bir başvuru kaynağı.."

imiş.
sanırım şurası da alakalı:
http://anneiste.blogspot.com/

selamlar